Varlık safhası

Varlık safhası; ‘ilk hidrojen atomu’ kademesinden ‘varlık’ kademesine gelindiği anda, yani varlığın meydana getirilmesiyle başlayan; varlığın mekanik bir içgüdüyle bitki hücrelerinde enkarnasyonlarda bulunduğu; ‘bitkilik safhası’ndan önceki ‘inkişaf’ ve ‘tekâmül’ safhasıdır. (53, 52, 60, 61, 80, 56, 54, 55, 71, 193)

Varlık safhası öncesi ve varlığın meydana getirilmesi

Varlık safhasından önceki ‘pasif intibaklar safhası’nda tatbikat gören ruhlar, bu maddelerde atomların karmaşık hareketlerine intibak ede ede pasif ve mekanik olarak hazırlanırlar. (50, 45) Bu maddeler, tatbikat görecek ruhların idaresi altında değildirler. (50) Ruhlar, bu tatbikat sayesinde varlık safhasına doğru ilerledikçe, maddeler arasındaki ilişkilerin ‘nedensellik prensibi’ karşısındaki durumlarına ait ilk içgüdülerin hazırlıklarını otomatikman (otomatik olarak) yaparlar. (43)

Hidrojen atomu, inkişaf ede ede, dünyada belirli bir tezahür göstermeyen, yarı-süptil ortamı doğuran, yüksek ve kompleks enerjileri yayınlayabilecek inkişaf seviyesine geldiği zaman, onun bu seviyeye gelmesine Aslî Prensip muvacehesinde (karşısında, huzurunda) neden olan ruh da, bu uzun tatbikat devresinden sonra, artık maddeler arasındaki ilişki ve hareketlerin içgüdüsel davranışlarına sahip olabilecek bir tekâmül kademesine ulaşmış bulunur. (51-52, 54)

O ortamda inkişafına devam eden hidrojenin bu yüksek hâl ve şekilleri, yayınladıkları daha üstün enerjilerle artık maddelerdeki tatbikat seviyelerinin üstüne çıkıp yüksek enerjileri bir araya toplamak liyakatine erişmiş bulunan ruhlara birer tekâmül malzemesi olur. (54) Ruhlar artık bu enerjilerden kendilerine, kâinat sonuna kadar hizmet edecek birer varlık kuracaklardır. (54)

Bu yarı-süptil ortamın (Yarı-süptil âlem) ilk atomlarının da inkişaflarıyla kendilerinden yayınlanmaya başlayan daha yüksek ve dağınık enerjiler; artık bir araya toplanıp, bir ruha kâinatın sonuna kadar hizmet edebilecek bir varlık hâline girmek kabiliyet ve imkânlarına ulaşmış bulunurlar. (52) Aynen, onlarla beraber o safhaya kadar tekâmül etmiş olan ruhlar da –daima aslî tesirlerin yardımı ile– bu dağınık yüksek enerjileri bir araya toplayarak onlardan bir varlık meydana getirebilecek kudrete erişmiş bulunur. (52)

Bu durumda, bu dağınık enerjilerden kendisine bir beden kurmak liyakatine ermiş bir ruhun da, ruhanî plândan yansıyan tesirlerini içeren ‘aslî tesirler’, bu dağınık yüksek enerjilerin ortasına iner ve orada, bu enerjileri idrakî bir nokta (idraki temerküz noktası) etrafında bir araya toplayarak, onlardan bir topluluk meydana getirirler. (52-53) Aslî tesirlerde, o safhaya kadar tekâmülünü yapmış olan ruhlara ait tesirler de vardır. (53) Bu tesirler oluşan varlığa, yani enerji topluluğuna aslî tesir tarafından yansıtılır ve bağlanır. (53) Böylece varlık denilen o enerji topluluğu kâinatın sonuna kadar o ruhun bütün davranı şlarına mâkes olmak ve o davranışları n cevaplarını tekrar ona iade etmek üzere hizmete sokulmuş ve kâinatta o ruhun bir timsali, vasıtası hâline girmiş bulunur. (53)

Varlık safhasının önemli bir dönüm noktası oluşu

Varlık denilen vasıtanın kurulmasıyla birlikte, ruhlar artık varlıkları vasıtasıyla, maddeleri toplamak, dağıtmak ve onlardan yeni oluşumlar meydana getirmek, bedenler kurmak, bedenleri idare etmek gibi faaliyetlerde bulunabileceklerdir. (55) İlk hidrojen atomu kademesinden inkişaf edip varlık kademesine gelindiği anda, aslî tesirin maddelere ait olan esasî tesir kısmı, yerini ‘tâli tesirler’e terk eder ve varlık, ‘Ünite’nin devamlı kontrolüne tâbi tutularak, büyük organizasyonlar içindeki vazifelilerden veya onların kullandıkları çeşitli kademelerdeki varlıklardan gelen bu tâli tesirlerle kâinatın sonuna kadar inkişafına devam eder. (53) Bu tâli tesirlerin başlamasıyla sınavlar, eprövler, deneyimler ve gözlemler de başlamış olur ve böylece, meydana gelen varlıkların hizmet ettikleri ruhlar yepyeni, daha hızlı bir tekâmül sistemine girmiş bulunurlar. (53)

Bu safhadan itibaren maddeler; birer varlık hâlinde, tâbi bulundukları ruhların hâkimiyetleri ve tâli tesirlerin yardımları altında o ruhların her hâl ve durumlarına tâbi ve tercüman olarak ve onları kâinatta ifadelendirerek inkişaf edeceklerdir. (53) Meydana gelen bu varlık; hizmet ettiği ruhun tekâmülüyle ilgili tüm davranışlarını Aslî Prensibin (Aslî Prensip) ışığı altında o kadar mükemmel olarak ifadelendirir ki artık ona, kâinatta ruhun kendisiymiş gözüyle de bakılabilir. (53) Bu yüzden varlığa, onun kendisinden daha aşağıdaki diğer maddelerin âtıl ve amorfa yakın hâllerine oranla, artık ruhun ifadelerini taşıyan aktif durum kazanmış olması dolayısıyla “canlı” sıfatı yakıştırılmışsa da, bunun nispî bir ifadeden başka bir şey olmadığını, nispî bir ifade olarak kullanı ldığını unutmamak gerekir. (53) Çünkü pasif intibaklar safhasındaki ruhların atomlara bağlanmasına ilişkin bilgilerden de anlaşılacağı gibi, kâinattaki maddeler için kullanılmakta olan canlılık-cansızlık terimleri birer laftan ibaret kalmakta ve esaslı bir mânâ taşımamaktadırlar. (49)

Safhanın aktişik özelliği

Bu safhadan itibaren ruhların maddenin hareketlerine pasif ve mekanik olarak intibak tatbikatları bitmiş, ilk basit aktif davranışları başlamış ve maddelerde de artık “ruhların aktif davranışlarıyla inkişaf” prensibi başlamıştır. (193, 192) İlk mekanik içgüdülerle yaşamaya başlayan varlık, hizmetinde bulunduğu ruhun bütün ihtiyaçlarına, bütün davranışlarına cevap verecek ve onun kâinattaki maddeler arasında gerçekleşmesi gereken icaplarına vasıta olacaktır. (55) Ruh, bu andan itibaren başlamış olduğu tekâmül safhasına göre, hidrojen âleminin henüz varlık safhasına girmemiş kaba atomları ve onların kaba kombinezonları arasında aktif olarak tatbikatlar yapmak ihtiyacı nı duyacaktır. (55) Fakat bu safhadaki tatbikat, ruhun o kaba atomlar içinde daha önce geçirmiş olduğu mekanik ve otomatik hayatlardaki tatbikatlardan bambaşkadır. (55) Önceki safhada (Pasif intibaklar safhası) onlara hâkim olamıyor, sadece bir atoma bağlı ve esir hâlde, o atomun belirli hareketlerine iştirak ediyor ve pasif bir intibak devresi geçiriyordu. (55) Şimdi ise, hizmetinde bulunan varlığı vasıtasıyla, atomların, en basitinden itibaren inkişaf kademeleri boyunca sıralanan çeşitli ‘elementler’inden kurulmuş kombinezonlarına ve kompozisyonlarına tedricen hâkim olmak üzere, aktif bir tatbikat devresine başlamış bulunmaktadır. (55) Bunun için tekâmülüne, artık, onları toplamak, dağıtmak, onlardan yeni oluşumlar meydana getirmek, bedenler kurmak, bedenleri idare etmek gibi faaliyetlerde bulunmak suretiyle devam edecek ve bu âlemdeki ileriye doğru olan hazırlıklarını da böylece tamamlamış olacaktır. (55)

Bütün bu işleri yapmasında bundan sonra ona, varlık denilen işte bu süptil enerji topluluğu vasıta olacaktır. (55) Kâinatta bundan sonra ruhun bütün durumlarını temsil eden bu varlık, onun bu maddeler içindeki ihtiyaçlarını sağlamak maksadıyla ruh tarafından kullanılacaktır. (55) Bu varlık vasıtasıyla ruh, ‘hidrojen âlemi’nin yoğun madde kombinezonları (Madde kombinezonu) üzerinde, küreleri ve dünyaları içindeki kaba maddeler üzerinde çeşitli formasyon ve transformasyonlar meydana getirerek onları faaliyete sokacaktır. (55) Çünkü ‘ruh’un doğrudan doğruya bu kaba maddelere hükmetmesi mümkün değildir. (55) Bu nedenle, meydana gelmiş varlık, ruhta beliren yeni ihtiyaçlar karşısında hemen çevresindeki en ilkel maddelerden istifade etmeye çalışacak ve onlardan basit kompozisyonlar kurarak bu kompozisyonlar üzerinde hâkimiyet tatbikatına başlayacaktır. (55) Bütün bu işler –her yerde, her zaman olduğu gibi– ruhlara yardımcı olan yüksek tesirlerin yol göstermesi ve ışık tutmasıyla olmaktadır. (56)

Yani önce ruh madde ile iştirak eder (madde kâinatıyla endirekt ilişkiye geçer), sonra kendisine “şuurlu madde” denilebilecek varlığı kurar; ruh tarafından kurulan bu varlık da, kendi ruhunun ve yardımcı varlıkların faaliyetleriyle, kaba maddelerden (fizikokimyasal, yoğun maddelerden) kendisine ayrıca bir beden yapar ve bu beden vasıtasıyla maddelere tesir etmeye başlar. (60, 35) Varlık, kullandığı bu kaba maddelerle böylece, kendi haricindeki diğer bedenlere de tesir etmek suretiyle ayrıca ‘mâşerî plân’a da adım atmış ve ruhun hidrojen âleminin varlık safhasındaki tekâmülü de o andan itibaren yürümeye başlamıştır. (60, 61)

Varlığa beden oluşturan ilk maddeler: En ilkel bitki hücreleri

Varlık safhasındaki bir beden de bir organizmadır; bunun da kendisini oluşturan partikülleri arasında organlaşmalar ve sistemleşmeler vardır. (80) Meydana getirilen varlığın ilk kullanabileceği madde kombinezonları, bitki bedenlerinin en basit ve en ilkel hücreleridir. (56)

Yeni meydana gelmiş varlık, böylece kendi ruhunun ve vazifelendirilmiş yardımcı varlıkların faaliyetleriyle, bir kürenin kaba (fizikokimyasal, yoğun) madde kompozisyonlarından, maddeler topluluğundan kendisine bir beden kurar, kurulan bu bedenin içine sevk edilir ve bu bedene (hücreye) –ruhundan gelen tesirlerle– bağlanır ki, insanlar buna enkarnasyon derler. (56, 60, 85, 91, 92, 57, 112) Varlık, böylece, bu beden sayesinde hem maddelere ve kendi bedeni haricindeki diğer bedenlere tesir ederek, ruhunun ihtiyaçlarına ilişkin faaliyetlerini yapabilecek, hem de o küredeki kaba madde kombinezonlarından ve bu kombinezonlarla diğer varlıklar arasındaki ilişkilerden doğacak olay vibrasyonlarını ruhuna gönderebilecektir. (60-61, 92, 57) O basit bedeniyle, yani ilkel bitki hücresiyle diğer kaba maddelere ve kaba bedenlere çeşitli tarzlarda –ilk zamanlarda daima içgüdüleriyle– tesirler yaparak yaşamaya başlar. (56)

Bu ilkel bitki hücrelerindeki inkişaf devresi, varlığın bir bitki bedenini kurabilecek duruma gelmesine kadar sürer; varlık, bitki bedenlerinin her çeşit hücrelerinde lüzumlu enkarnasyonları tamamladıktan sonra, bütün bir bitkiyi idare edebilecek duruma gelir ki, bu da bitkilik safhasının başlangıcıdır. (71, 56,193)

Varlığın meydana gelmesiyle, aynı zamanda ruhların âlemimizdeki, yani hidrojen âleminin otomatik veya yarı idrakli tekâmül safhaları başlamış olmakla birlikte, yeni meydana gelmiş bir varlık, idrak bakımından, idraksiz denilecek kadar, pek basit ve ilkel durumdadır: Onda mevcut olan, ancak mekanik bir içgüdüdür (içgüdüler); bu, varlığın hidrojen âleminde geçireceği, çeşitli safhalardan oluşan uzun inkişaf süreci boyunca, yerini tedricen, önce “sezgi-içgüdüler”e, sonra sezgilere, sonra “sezgiidrakler”e ve sonra “ilkel idrakler”e bırakarak ilerleyecektir. (50, 54, 56)

Varlık safhasındaki otomatiklik

Maddelerin birer varlık hâline geçişleri, aynı zamanda ruhların âlemimizdeki otomatik veya yarı idrakli tekâmül safhalarına başlamaları demektir. (50) Ruhlar, insanların ‘idrak’ kelimesiyle ifade edebildikleri kudretlerinin en basit hâli olan içgüdülerini, ancak varlığın meydana getirilmesi sırasında, maddenin bu kademedeki durumlarından faydalanarak kullanabilme imkânına kavuşurlar. (116-117) Zaten yüksek enerjilerle varlığın meydana getirilmesi demek, idrakin en ilkel hâli olan içgüdünün, bir araya toplanmakta olan bu dağınık enerjilerde tezahür etmeye başlaması demektir. (116)

Fakat yeni meydana gelmiş bir varlık, idrak bakımından henüz pek basit ve ilkel durumdadır. (54) Bu safhada hem ruhların ilkel bir faaliyeti, hem de bu faaliyeti çok sıkı kontrol altında tutan ve destekleyen bir ‘otomatizma’ prensibi mevcuttur. (193) Bu varlıkta mevcut olan, ancak mekanik içgüdü denilebilecek bir içgüdü; hidrojen âleminde geçireceği ebediyet kadar uzun bir inkişaf süresi boyunca çok yavaş olarak ilerleyecek ve yerini tedricen önce “sezgi-içgüdüler”e, sonra sezgilere, sonra “sezgi-idrakler”e ve sonra “ilkel idrakler”e bırakacaktır. (54) İdraklerin yavaş yavaş genişlemesi ve kapsam kazanmaya başlaması, ancak insan merhalesine gelindiği zaman mümkün olur. (54, 55) Bitki bedenlerinin kurulması safhası (Bitkilik safhası), varlıkları idrakin ilk pırıltıları olan sezgilere hazırlayıcı safhadır. (193)

Varlık

Pasif intibaklar safhası

Yarı-süptil âlem

İlk hidrojen atomu

Otomatizma

Aslî tesirler